27 Mart 2017 Pazartesi


Zamanın Hızı.

Şu iki şeyi belki duymuşsunuzdur; Bir kara deliğin merkezinde / tekilliğinde zaman yoktur. Işık hızıyla hareket eden fotonların zamanı yoktur. Zamanı yoktur demek zaman durmuştur ve akmıyor demektir. Peki bu ne demektir? Zaman, eğer evrendeki hareketler ve titreşimlerden meydana geliyorsa işte hız ve çekim gücü bu hareketleri ve titreşimleri etkilediği ölçüde zamanın hızı da değişmiş oluyor diyebiliriz. Dolayısıyla çekim yahut hız, evrende zamanı meydana getiren bu hareketi ve titreşimi durduracak kadar güçlüyse / hızlıysa da zaman durmuş oluyor.

Evrende zamanın durması bu iki durumda mümkün olabiliyorken biz bu etkiyi hiçbir zaman hissedemeyiz (maalesef). Çünkü ne bir kara deliğin merkezine gitme şansımız, ne de bir fotonun hızına yaklaşma şansımız vardır. Bu iki şansı bir şekilde elde etsek bile kara deliğin merkezindeki sonsuz çekim gücü veyahut ışık hızında ilerlerken sonsuza ulaşmış kütlemiz atomlarımızı ezerek paramparça eder ve biz artık "biz" olarak bu evrende hiçbir şey ifade etmeyiz ve etrafımızda olan tüm o ilginç şeyleri hiçbir şekilde hissedemeyiz.

Bu tarz şeyler ilk bakışta bilim-kurgu gibi görünse de bilim bize bunların aslında mümkün olduğunu söylüyor. Bundan yola çıkan yazarlar ve senaristler bu tarz zaman fenomenlerinden büyük ölçüde nemalanmışlardır. En sevdiğimiz filmler arasında en az bir iki tanesi zaman fenomeniyle ilgilidir. Zamanın en büyük katkısı bilimden ziyade bilim-kurgu hikayelerine olmuştur diyebiliriz. Bu filmlerin düşünmeyi seven zihinler üzerine olan etkisi gerçekten çok büyüktür. Zincirleme bir etki başlatma potansiyeline sahiptir hepsi de. Filmde hiç bahsi geçmeyen bambaşka yeni fikirler akla getirebilir. O fikirleri kullanarak başka bir film yahut teori üretilebilir. Bilim-kurgu bulaşıcıdır aslında. Beyaz perdedeki bilim-kurgu virüsleri perdeden size, sizden de bir başkasına bulaşabilir rahatlıkla. Tıpkı bir virüs gibi bir zihinden diğerine atlar zıplar durur hep. Tabii siz bu konuları konuşup anlatmaktan hoşlanıyorsanız.

Zamanda geçmişe gitmek ise bilimle hiçbir ilgisi olmayan tamamen bilim-kurgudan ibaret bir senaryodur. Diye düşünmek mantığımın hizmetindeyken hiç de zor gelmiyor bana. Ama mantığım uyurken gece yarısı onun himayesinden kaçıp geçmişe gitmek istediğimi itiraf ediyorum şimdi. Bilimsel olarak da bu mümkünmüş hatta ama şöyle bir paradoks varmış ortada. Geçmişe gitmek için harcayacağımız enerji o kadar büyükmüş ki evrenin şimdiye kadar ürettiği toplam enerji ile eşdeğermiş. Yani zaten o enerjiyi bir şekilde kullanıp geçmişe gitmeyi deneseydik bile evrende enerji kalmayacağı için çökecekti ve biz bu çöküşün içinde kalıp hem mekansal hem de zamansal olarak tam anlamıyla bir hiçliğin ortasında tamamen kaybolmuş olacaktık.


Paralel evrenlerden enerji çalmayı denesek peki olmaz mı? Daha o konulara gelmedik susalım lütfen. Şimdi konumuz zamanın hızı. Eveeet, zamanı yavaşlattık, durdurduk, hatta geriye bile akıttık ama hiç hızlandırmadık. Gelin şimdi zamanı hızlandıralım biraz. Yerçekimi ne kadar güçlüyse zaman da o kadar yavaş akar dedik. Demek ki yerçekimi etkisini azaltırsak zamanı hızlandırabiliriz. Asansöre binip birkaç kat yukarı çıkarsanız etrafınızda akan zamanı hızlandırmış olursunuz. Uçağa binerseniz bu hız daha da artar. Bir astronotsanız ve uzay istasyonunda görevliyseniz zamanı iyice hızlandırmışsınız demektir. Bu çok da iyi bir şey değil tabii aslında. Çünkü zaman sizin için daha hızlı akacağı için aşağıdakilerden daha hızlı yaşlanmış olursunuz. Neyse ki bu hız farkı çok büyük değil. Hatta o kadar küçük ama o kadar küçük ki belki binlerce yılda sadece bir saniye kadar.

Peki zamanı daha da hızlandırmak istersek ne yapmalıyız? Mesela uzayın en boş en tenha bölgesine gidip hiçbir yerçekimi kuvvetinin etki etmediği bir nokta bulup zamanı olabildiğince hızlandırmış olabiliriz. Ama bu da yetmez. Çünkü o sıfır çekimsiz noktanın bir hızı var. Güneş sistemimiz galaksimizin bir kolunda bulunmakta ve bu kol galaksimizin merkezinin etrafında belli bir hızla dönmekte. Bu hızı da sıfırlamamız lazım zamanı biraz daha hızlandırabilmek için. Bunun için kendimize bu dönüş hızına ters yönde öyle bir rota çizmeliyiz ki bu rota galaksinin en tenha bölgelerinden geçerek çekim alanı hep sıfır olacak şekilde ayarlanmalı.

Diyelim ki bunu da başardık. Zamanı daha ne kadar hızlandırabiliriz? Madem zamanın hızı sıfır olabiliyor yani durabiliyorsa, peki zamanın hızı sonsuz olup her şey anında ve aynı anda gerçekleşiyor olabilir mi? Zamanın durmasını zihnimizde az da olsa canlandırabiliyoruz belki ama sonsuz hızlı bir zamanda her şeyin aynı anda olmasını tüm geçmiş ve geleceğin içiçe geçmesini ve sonsuz hızda bir döngü oluşturmasını nasıl tasavvur edebiliriz? Aklımız hayalimiz bunu anlamaya yeter mi? Zihnimizin evrimsel tasarımı bu hayali bile imkansız devasa yükü kaldırabilir mi? Zihnimizi daha da bulandırmak için şöyle de diyebiliriz aslında; Evrende öyle bir nokta düşünün ki hiçbir çekim alanının ve kuvvetin etki etmediği ve hızın her konuma göre sıfır olduğu bir yerde zaman sonsuz bir hızla ilerliyor ve her şey aynı anda olup bitiyor olabilir mi?

Haydi bunu düşünelim bu gece yatıp uykuya dalmadan hemen önce...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder