19 Nisan 2017 Çarşamba


Zamanın Doğası.

Zaman, evrene hareket verip madde arasında bilgi akışını sağlayan ve onu yaşatan şeydir dedik. Sadece sonlu ve somut madde için geçerli değil tabii bu. Soyut devinimler için de geçerli bu tez; Örneğin sonsuzluğun da sürekli değişen ilerleyen uçlarından zaman sorumlu olmalıdır. Çünkü beynimizin bu soyut kavramları oluşturup düşünebilmesi için dokusundaki maddesel elektriksel hareketlere, yani dolayısıyla zamana ihtiyacı vardır.

Zaman ve uzay içiçe geçmiş tek bir dokudur dedik. Çünkü bu boyutların anlam kazanabilmesi ve içinde hareket edebilmemiz için zamanın itişine ihtiyacımız var. Hatta belki zaman uzayın ta kendisi olabilir diye bile düşündük. Kısacası zaman her şeyi başlatan, sürdüren ve aynı zamanda da sonlandıran "şey" dedik. Yeri gelmişken, zamanı "şey" olmaktan çıkartıp ona bir enerji çeşidi bir varlık hatta bir madde türü diyebilir miyiz? Hiç belli olmaz, kimbilir bakalım daha neler diyeceğiz. Daha yeni başladık.

Başlangıçlar ve sonlar, artılar ve eksiler, ileri ve geriler. Tüm bu ikililer zihnimizin çalışma prensibiyle ortaya çıkmış karşıtlıklardır. Peki gerçekten bu zıtlıklar gerçek mi ve her yerde var mı? Yoksa beynimiz sadece bu tarz iki uçlu bilgileri algılayacak edecek şekilde tasarlanmış? Ve bu yüzden de evreni algılayabilmemiz için bu ikili zıtlıklara ihtiyacımız var. Mesela boyutları ele alalım. Bir çizgide ileri ve geri hareket edebiliriz. Peki evrende ileri geri yoksa sadece hareket ve zaman varsa? Zaman burada hareketin yönü oluyor. Yaşamı ele alalım. Doğuyor ve ölüyoruz. Bir başlangıcımız ve sonumuz var. Peki yaşamda bir son yoksa? Sadece zihnimize olan zamanın etkisi kaybolduğu için ölmüş oluyoruz. Ve bu etkiyi yeniden başlatacak bir mekanizmanın işlediği bir yer olduğunu hayal edelim evrende. Masallarda anlatılan ve öldükten sonra ruhumuzun gittiği yer olabilir mesela bu yer.

Zaman ve sonsuz adeta ikiz gibiler. Aynı yumurta olmasa da aynı gün doğmuşlar. Birbirlerine o kadar benzerler ki beynimizin bu iki kavramı ayrı ayrı düşünürken tomografisi çekilse herhalde beynimizdeki aynı bölgelerin aktif hale geçtiğini gözlemlerdik. Evimde bir tomografi aleti olsa kendim üzerinde böyle deneyler yapmak isterdim şahsen. Çünkü bazı kavramların algısal olarak birbiriyle ne kadar ilişkisi olduğunun en güçlü kanıtı olabilirdi bu. Neyse, benim elimde herhangi bir kanıt yok elbette. Bu dediklerim tamamen hayal gücümün fazla mesaisi. Saçmalıyorum gibi geliyorsa lütfen okumaya devam edin. Çünkü bu hazırladığım sayfalarda vakit geçirmemin asıl amacı da zaten bu; Mantığımın saçmalamasını istiyorum zihnim firardayken. Zaten zihin firardayken olacak tek şey de bu. Yani herhangi bir paradoks yok ortada, gördünüz mü?


Sonsuzu düşünmeye alışan bir zihin için zaman algısı değişir. Düz mantıkla; Evren sonsuzdur, evren zamandır, zaman sonsuzdur. Tanrı da bu üçünün kesişimidir. Tanrıyı burada matematiksel bir değişken gibi düşünebiliriz aslında. T harfiyle gösterebiliriz bu değişkeni. Sayısal yahut sözel bir değişken değildir bu. Yazıyla ya da sözle ifade edilemez. Sadece algısal bir değişkendir. Bu yüzden zaman evren yahut sonsuzluk gibi ölçülemez. Ama bu dördü bir aradayken her şey anlam kazanır. Matematiksel bir denklemin dört büyük parçası. Diğerlerinin de baş harflerini kullanacak olursak; Zaman için Z, Evren için E, Sonsuzluk için S diyelim. Tanrıya da T demiştik.

Z E S T

Zaman, her şeye hareket verir ve madde arasında bilgi akışını sağlar.
Evren, bu bilgi akışının somutlaşıp algılanabilir hale geldiği çok büyük bir alandır.
Sonsuzluk, zamanın itelemesiyle evrenin içinde genişlediği hayali bir kubbedir.
Tanrı, yukarıdaki üçünün kaynağı yaratıcısı özü ve aynı zamanda kendisidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder